Tüm Salonlar
GALERİ SOYUT / ÇAYYOLU
14 Ocak 2023 - 28 Şubat 2023
18.00 - 20.00
Resim Sergisi
Galeri Soyut, 14 Ocak – 28 Şubat 2023 tarihleri arasında, Çayyolu / Tüm salonlarda, Adnan Turani’nin “Kalanlar/İzler” kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü İbrahim Karaoğlu’nun yaptığı bu özel proje sergisinde Çağdaş Türk Resim Sanatında iz bırakan önemli ustalardan Adnan Turani’nin 1943 – 2016 yılları arasında ürettiği, yağlı boya, desen ve baskılardan oluşan eserler yer almaktadır.
Adnan Turani’den “Kalanlar/İzler” Sergisi Galeri Soyut’ta
Ömrünün yaklaşık 70 yılını sanatıyla sürdüren, soyut dışavurumcu resim sanatımızın öncü ressamlarından, yazar ve akademisyen Adnan Turani’yi ölümünün 7. yılında anmak ve ondan kalanları, izlerini duyumsatmak amacıyla; Galeri Soyut Çayyolu’nun tüm salonlarında usta ressamın 1943 – 2016 yılları arasında ürettiği, yağlı boya, desen ve baskılarının yer aldığı, retrospektif seçki çağrışımlı özel bir sergi 14 Ocak Cumartesi günü açılıyor.
28 Şubat 2023’e kadar sanatseverlerle buluşacak olan sergi, sanat yazarı İbrahim Karaoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşiyor. Ressamlığının yanı sıra eğitimci ve yazar olarak da Türk resim tarihinde öncü bir konumu olan Turani; “Modern Sanatın Gerçek Çehresi”, “Sanat Terimleri Sözlüğü”, “Resim Üzerine”, “Dünya Sanat Tarihi”, “Çağdaş Sanat Felsefesi”, “Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı”, “Başlangıçtan Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi” başlıklı kitaplarıyla sanatımıza eşsiz katkılarda bulunmuştur.
Serginin küratörü İbrahim Karaoğlu, “Kalanlar/İzler” sergisini bir manifestoyla tanımladı; “Bir büyük ustanın, yaratıcı zamanlarının izleri bu resimler. Hayatını çoğaltan, ona eşlik eden duygularından geride kalanlar.
Has sanatçılardan kalan derin izler, varsıl çağrışımlarla yüklüdür hep. Onların en gizemli dünyalarının kapılarını açar bize o çağrışımlar. Dünden kalanlar, izler; tanığıdır geçmiş zamanların; geçicilik, şimdi ve kalıcılık üzerine düşündürür…Daha ilkgençliğinden başlayarak, hayatını salt sanatla dengelemiş, sanatla özgürleştirmiş; gönlünü, ömrünü sanata adamış, sanatla doldurmuş, yaşamsal bir tutkuyla sanatını sürdürmüş bir büyük ustaydı Adnan Turani. Ruhunun en geniş alanıydı sanat. Hayata ve düşlerine dair izleri, kendi yaratı diliyle tercüme ederek aktarırdı resmine. Geleneksel görme biçimlerinden ayrımlı, yeni bir bakışla; nesnelerin bilindik temsilini reddederek (biçimi, nesne bağlamlı, alışılmış şekillerden kurtararak), bilinçaltını görünür kılan; boyayı, çizgileri kendi resim grameriyle, özgürce, içinden geldiği gibi renklerin büyüsüyle biçimlendirerek, öznel bir duyguyla oluşturmuştu biçemini.
30 yıl önce, bir söyleşimizde; “… insan, kendi iç dünyasının rehberliğinde, kendi resimsel biçimini oluşturur. Sanırım bu, insanın kendi içini biçimlendirmesidir de” (İbrahim Karaoğlu, “Adnan Turani ile Resim Üstüne”, Cumhuriyet Gazetesi, 19 Ocak 1993) demişti. Belleğimdedir hâlâ.
Tuval ve kâğıt yüzeyine damlattığı ya da sürdüğü boyalarla, oluşturduğu lekelerle; öznel dürtüleriyle şekillendirmiş kimi resimlerini. Görünüşü iz, özü devinim olan lekelerin diliyle; izleyicisine öznel okuma biçimleri sunmuş.
Kimi resimlerinde, desenlerinde minimal bir yalınlık varken, kimi resimleri de günlük yaşamın kaotikliği kadar karmaşık. Çünkü yaratma cesaretinin özgür dışavurumunu içinden geldiği gibi yansıtmış yapıtlarında. Onlarla tanımlamış duygularını. Hayatla arasındaki sınırı, fırçasının ucuyla tuvale dokunduğunda bıraktığı izlerle bozmuş; her resmiyle yeniden oluşturmuş, yeniden değiştirmiş hududunu.
Bir büyük ustanın, uzun, varyantlı sanatsal yolculuğundan “Kalanlar/İzler” bu sergi.
Kimi unutulmuş şeyleri gün ışığına çıkarıyor ve tanıdık şeyleri de yeni bir bakış açısıyla görmeye çağırıyor. Keşfedilecek çok şey var: Öncü bir sanatçının, imgeleminin, yaratı evreninin en başından en sonuna kadar olan zamanlarından kalan seçkin, özel yapıtlarından…”
ADNAN TURANİ (1925, İstanbul – 2016)
Ressam, sanat tarihçisi, akademisyen. 1925, Beşiktaş / İstanbul doğumlu. İstanbul Öğretmen Okulu’nu ilkokul öğretmeni olarak bitirdikten sonra 1945 yılında yetenek sınavlarını kazanarak girdiği Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden 1948 yılında mezun olarak, öğretmen okulları ile liselerde beş yıl kadar resim öğretmenliği yaptı. Kazandığı bir bursla 1953 yılında Avrupa’ya giderek; Almanya’da Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde Franz Nagel, Stuttgart Güzel Sanatlar Akademisi’nde Henninger ve Willi Baumeister, Hamburg Güzel Sanatlar Akademisi’nde de Heins Trokes ile çalıştı (1959-70). Lisans ve yüksek lisans öğrenimini tamamlayarak Türkiye’ye döndü.
Adnan Turani, yurda döndükten sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde başladığı öğretim görevliliği görevini 1970 yılına kadar sürdürdü. Aynı yıllarda Hacettepe Üniversitesi Edebiyat ve Güzel Sanatlar fakültelerinde de dersler verdi. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde doktora çalışmasına başladı ve Güzel Sanatlar Enstitüsü’nün koordinatörlüğünü yürüttü. “Modern Plastik Sanatları Yaratan Etkenler” başlıklı teziyle 1973 yılında doktora çalışmasını bitirerek, 1978 yılında doçent oldu. Profesör olduğu 1986 yılına kadar Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim üyeliği görevinde bulundu. 1986-87 yılarında Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nün Başkanlığını yaptı.
Adnan Turani’nin “Akademisiz Bir Başkent” başlıklı ilk yazısı 1960 yılında Öncü gazetesinde; daha sonraki makaleleri Varlık (1960), Türk Dil (1966) vb dergilerde yayımlandı. 1964-66 yıllarında Sanat ve Sanatçılar dergisini çıkardı. Çok sayıda Avrupa ülkesi ile Rusya, İsrail, Suudi Arabistan dahil çeşitli Ortadoğu ülkeleri ile Uzakdoğu ülkelerini gezip gördü. Birçok yurtiçi ve yurtdışı sergi, fuar, bienal ve trienallere katıldı. 1972 ve 1974’te Devlet Resim Ödülünü, 1991 yılında Ankara Sanat Kurumu Yılın Sanatçısı Ödülünü, 1993 yılında Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülünü, 2001 Ankara Sanat Fuarı Ödülü’nü, 2001 Çağdaş Sanatçılar Vakfı Onur Ödülü’nü aldı. 1998 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi kendisine “Onursal Doktora” unvanı verdi. Association Internationale des Critiques d’Art üyesidir. Ord. Prof. Suut Kemal Yetkin’den sonra Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin 1975-80 yılları arasında başkanlığı ile Bengladeş Uluslararası Asya Sanat Bienali’nin jüri başkanlığını yapmıştı. Turani’nin, bu çabaları yanında plastik sanatlar estetiği, sanat felsefesi ve sanat tarihi üzerine yayımladığı on beş kadar yayımlanmış kitabı ve sanat alanında yazmış olduğu bilimsel makaleleri vardır. Resim çalışmalarının yanında litografi ve duvar resimleri olan Turani, beton sgrafitolar da yaptı.
Adnan Turani, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Refik Epikman’ın da yönlendirici katkılarıyla son yıllara kadar kesintisiz bir gelişme gösteren sanatında, soyut anlayışın savunuculuğunu yapmış ve bu yolda içten bir disiplini uygulamaya çalışmıştır. Onun bu disiplini, Almanya’da Trökes atölyesinde kesin bir seçenek olarak geliştirdiği söylenebilir. Trökes, onu kendine en yakın yolu bulabilmekte uyarmış ve ona soyutçu mantık disiplinin kimi işlevsel anahtarlarını vermiştir. Adnan Turani 1960 yılı başlarında Türkiye’ye döndüğünde, kendi resminin temelindeki soyut kavramları, bazı grafik etütlerin ve birbirine bağlı desenlerin, Lavi çalışmalarının sınırları içinde ve bu anahtarlar yardımıyla çözümlemeye çaba göstermiş, bu arada kültü kökenlerimizle soyut çizgi düzenini benzer yönlerini araştırmıştır. Batı’da ve özellikle Amerika’da 1950 yıllarına doğru etkisini duyurmaya başlayan şiirsel soyut akımın uzantılar ve özgün soyut kavramlara yönelim çabaları, onda zaman zaman figürün eşlik ettiği bir eğilim olarak, 1970 yıllarında ağırlığını duyurmuştur. Ondaki şiirsel soyut, figürle bağlantısını dolaylı düzeylerde de tutmuş olsa, boyanın dokusal ilişkilerin yoğunlaştırmaya ve bu noktada bir “pentür lezzeti” yakalamaya yöneliktir.
Onda desen boyayla birlikte, bir oluşumun ortak etkinliğini paylaşarak gelişir. Tasarlama süreci, tablodaki oluşum sürecine sıkı sıkıya bağlıdır ve buna organik bir oluşum da denebilir. Resimlerinde teknikle anlatım, bir bütünün birbirlerini tamamlayan parçaları olarak görünür. Tekniğin anlatımla çok yakın bir ilişkisi vardır. Biçimlerin yaşayan elemanlar olarak resimdeki yerlerini almaları, konuya koşullanmış ölü formlar olmaktan kurtulmaları yolunda sürekli bir yenilenme ve araştırma, Adnan Turani’yi yakından ilgilendirmiştir. Bu yönüyle akademik soyut kökenli eğilimlere karşı bir tutum da onun resimleri için söz konusu olmuştur. Öte yandan, yazısal (kaligrafik) bir resim düzenini geliştirmiş olmasını, kimi kültür sorunlarına bağlayabiliriz. Ancak bu açıdan, bağnaz ölçülerle hareket etmez, yazısal kompozisyonun olanaklarıyla soyutlanmış figür düzenleri arasında geçişler bulmaya çalışır.
Yine Avrupa’daki öğrencilik yıllarında soyut ve soyutlama çalışmaları yapan Turani, 1960’lı yıllara doğru resimde tümüyle doğa kaynaklı olmayan soyut non-figüratif, lirik-soyut bir anlatım diline ulaştı. 1970-80 yılları ve sonrasındaki çalışmalarında yeniden kadın ve ölü doğa gibi figür elemanları yer almaya başladı. Resim anlayışı soyut kurgulu bir etki biçimi arayışına dayanır. Onun için doğa biçimi değil, doğa biçiminin resimselleştirilmiş kurgusu önem taşır. Resimleri, optik görüntü biçiminin deformasyonuna değil, etki biçiminin zaman içinde araştırılarak bulunabilen soyut, yani önceden bilinemeyen bir sanat kurgusu anlayışına dayanır. Adnan Turani, soyut resmin Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden birisidir. Aynı zamanda eğitmen ve yazar olarak da modern resmin önemli kişilerindendir. Resimleri Türkiye dışında birçok ülkenin düzenlediği bienal ve uluslararası sergilerde yer almıştır.
Turani, öğretim üyesi olarak Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi (1970-86) ve Bilkent Üniversitesinde (1986-92)’de görev yaparken; resim, güzel sanatlar, sanat eserleri analizi ve sanat tarihi dersleri verdi. 1993’te en son çalıştığı Bilkent Üniversitesi’nden emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra çalışmalarını yaşadığı kent olan Ankara’daki özel atölyesinde yaptığı çalışmalarla sürdürdü. Yurtiçinde ve yurtdışında otuzu aşkın kişisel sergi açtı ve ayrıca çok sayıda karma sergiye katıldı.
İZ BIRAKANLAR
İnsanlığın uzun zamanlara yayılmış geçmişine ilişkin bilgilerimiz bireysel ölçekte ilişkiler ve öğrenilenlerle ilintilidir. Bu açıdan bakıldığında bilinmeyenlerin karanlığı diğerinden daha fazla yer kaplar. Değinilen durumu kişisel yaşantımızdan çıkarılacak deneyimlerle test etmek çok kolay. Kaç kişiyi tanırız ya da adını sanını bildiğimiz kişilerin sayısı milyarlarca kalabalığın içinde damla bile sayılmaz. Yaşamın süreli oluşuna karşın insanlık kavramının kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerle varlığını sürdürmesi çelişik gibi görünse de bir gerçekliğin dillendirilmesidir de. O zaman, tarihin kesintisizliği içinde sessizce akıp giden insanlığın içinden kimler akıntıya karşı çıkarak sıçrama eylemini geçekleştirir?
Tekdüzeliğin içinden genel çıtayı zorlayarak varlığını bireysel ölçekte görünür/bilinir kılanlar izlerini tarihe bırakanlardan başkası değil.
Ne demek tarihe bırakmak?
Yaptıklarıyla, görünmez çoğunluğun içinden sıyrılarak adını gelecek kuşaklara aktarmak eylemine deniyor bu durum. Hiç kuşkusuz günümüzde birbirinden apayrı dallara bölünmüş alanlarda böylesi davranışlarla çoğunluğun akışından kurtulup yukarılara çıkmış kişiler yok değil.
Galeri Soyut bu anlayıştan yola çıkarak “İz Bırakanlar” başlığı altında bir dizi sergi etkinliği yapmayı planlıyor. Bu eyleme girişirken temel anlayışın sanatımızda çalışmalarıyla adını ölümsüzleştirmişleri anmak olduğu açık. Elbette daha sonrası için devamının geleceği konusunda ipuçları var. Böylesi bir projeyle yola çıkan galeri aynı anlayışı sürdürürken yaşamını yitirmiş adları hedefliyor. Zaten seçimin bu yolda olması çıkış düşüncesinin yapısıyla yüzde yüz örtüşen bir anlayışı kapsıyor.
Nedeni herkesin kolayca kestirebileceği gibi fiziksel yaşamın dışına düşmüş ama düşünsel yanıyla yol göstericiliğini sürdüren adlardan olması.
Dizinin ilk sanatçısı olarak Adnan Turani’nin seçilmesi bir değerbilirlik örneği. Resim sanatımızdaki yeri, plastik sanatlar üzerine düşüncelerini aktardığı kuramsal kitapları ve yetiştirdiği öğrencileriyle sanat dünyamızda önemli bir yere sahip olduğunu söylemeye gerek görmüyorum.
Adnan Turani yaşamdan el çektiği 17 Aralık 2016 gününe değin etkin olarak sanatın içinde yer almıştı. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde başlayıp, sırasıyla Hacettepe ve Bilkent Üniversitelerindeki akademik yaşamı dışında örnek bir sanat insanı olarak yaşadı. En az resimleri kadar sanat sorunsalı üzerine yazdıklarıyla hep gündemin merkezinde yer aldı. Resim sanatımızın batıyla birlikte izlenmesi konusunun pratik örneklerini ortaya koymasını unutmamalıyız. Yine ayrıca yazdığı kitaplarla çağdaş sanatın temelinde yatan düşün izlerini sürmesini onun yaşam yolundaki kerterizleri olarak ele almamak sorunu eksik bırakmak demektir. Sanatın evrenselliğini yakından izleyen birisi olarak onun çağdaş sanat felsefesi üzerine yazdıklarını göz önünden uzakta tutmamalı.
Galeri Soyut ve Memet Subaşı’nın yakın zamanda yitirdiğimiz bu önemli sanatçıyı yeniden gündeme getirme adına hem de ileride sürmesi planlanan öteki sanatçılarımız için geçmişe saygı ve değerbilirlik örneği olduğunun altını yeniden çizmekle yetinelim. Onlar kültür ve sanat geçmişimizi zenginleştiren birer yıldız olarak duruyorlar. – A. Celal Binzet