Galeri Soyut, 8 – 27 Mart 2019 tarihleri arasında Bengisu Suğür’ün “İçimizdeki Bahçeler” isimli kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor.

Çağımızda bireyleri, özellikle sosyal medya gibi kesintisiz bir veri ve görsel akışın hâkimiyetine kendilerini teslim etmiş bir hâlde bulmamız mümkündür. Kişi, -kendi istemese bile, farkında olmadan- toplumun ve çevrenin de dâhil olduğu bu kaos ortamına çekilerek, özellikle psikolojik açıdan kendi yeni gerçekliğini oluşturma ve bu gerçekliğe uyum sağlama sürecine girer. Yapaylaşan ve yapaylaşmayı destekleyen bu çağda birey, özellikle de fiziksel estetik olgusu ile kendini dâhil olduğu çevreye kabul ettirme savaşına girişir.
Kişi bir yandan popüler kültürün yapay evrenine uyum sağlamaya çalışırken bir yandan da toplumsal cinsiyet dâhilinde kendi cinsiyetinden beklenen tutumları sergileme ikileminde kalır. Fakat görürüz ki bu yaşanılan ve yansıtılan evrende en çok yapaylaşan ve baskın bir şekilde şekillendirilen bireyler kadınlardır. Çünkü toplum dediğimiz bu politik ve sosyal alanlarda yapılması gereken şeyler ataerkil bir toplumsal cinsiyet algısı içerisinde seyrini sürdürmektedir. Tam da bu esnada çevresel sorunların da tehlike eşiğine gelmesi nedeniyle feministlerin doğallığa olan hassasiyetleri dâhilinde, 1970’lerden sonra Batı’daki psikanaliz ve feminizmin kesişiminin üçüncü dalgasının başlamasıyla beraber çatallaşan ekofeminizm ayrı sorunları ve soruları beraberinde gündeme getirdi.
Doğa kategorisi,yapılan araştırmalar ve var olan tartışmalarla sadece insan dışı varlıkları değil çeşitli insan gruplarını ve insan hayatının doğal görülen durumlarını da kapsayan çoklu bir dışlama ve denetleme alanı olarak vurgulandı. Fakat ekolojik feminizm diye adlandırdığımız kuramdaki bazı görüşlerde kadının doğa ile simgelenmesi ile ayrımlar ve tartışmalar ortaya çıkmıştır. Düşüncenin öne sürüldüğü ilk dönemlerde “doğa ana” ve benzeri kavramlarına vurgu yapan bu görüşlerde, doğurganlık sadece fizyolojik olarak ele alınmamış görev ve kutsallığı ile ön plana çıkarılmıştır. Böylece doğurma yetisini kullanan kişinin bir kez daha toplumsal cinsiyet rollerini benimseyerek annelik gibi bir konum ile etiketlenmesinin önü açılmıştır. Bu ve bunun gibi örneklerdeki gibi etiketlemeleri yaparken ise bireylerin biyolojik cinsiyetleri ne olursa olsun, sosyal ve psikolojik kimliklerini göz ardı etmekte, ve “ben”liği “doğuştan” gelen kalıplara sokarak, ayrım yapma yoluna gitmektedir.
Toplumsal cinsiyet kalıp yargıları ile insanlara yüklenmiş olan kadın-erkek rolleri, kültürden kültüre ve dönemden döneme değişiklik göstermiş olsa da genelinde ataerkil yapıya sahip birçok kültürde kadına yüklenen rollerin yıpratıcı özelliği dikkat çekmektedir. Cinsel kimlik, cinsel farklılık ve toplumsal cinsiyet ögelerinden yola çıkarak ırk, sınıf, kültür, din, millet gibi diğer önemli sosyo-kültürel ayrımları ve ayrıştırmaları da içermektedir.
Çalışmalarımda bu ayrımları ele almak amaçlanmıştır.

İLGİLİ SANATÇILAR

BENGİSU SUĞÜR -

Haftanın Seçkisi

Yükleniyor...