B SALONU
GALERİ SOYUT / ÇANKAYA
31 Ekim 2025 - 12 Kasım 2025
18.00 - 20.00
Resim Sergisi
Esra Yıldırım, yeni kişisel sergisi “Artık Bilmiyorum” ile 31 Ekim – 12 Kasım 2025 tarihleri arasında Galeri Soyut B Salonu’nda sanatseverlerle buluşuyor. Yıldırım, insan ile doğa arasındaki sınırların giderek silindiği, duygunun kelimeleri aştığı bir evrende izleyiciyi sessiz bir içsel dönüşüme davet ediyor. Serginin çıkış noktasını sanatçının şu ifadesi oluşturuyor: “Artık aşkın ne demek olduğunu bilmiyorum. Ya da bedenin nerede bitip toprağın nerede başladığını.”
“Artık Bilmiyorum”, Yıldırım’ın sanatında merkezî bir yer tutan beden, doğa, motif ve dönüşüm kavramlarını yeni bir duyusal derinlikle ele alıyor. Sanatçı, insan ve doğa arasındaki geçirgen bağı, figürlerle motiflerin iç içe geçtiği görsel bir dil üzerinden sorguluyor. Eserlerdeki figürler, yumuşak bir ışık ve zarif desenlerle doğanın dokusuna karışıyor; sanki birer goblen gibi doğanın elleriyle yeniden örülüyor. Bu süreçte Yıldırım, formun ötesine geçen bir anlatı kurarak izleyiciyi görmenin ötesinde hissetmeye, sezgiyle anlamaya davet ediyor.
Yıldırım’ın çalışmaları, sadece estetik bir deneyim değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgulama alanı yaratıyor. “Artık Bilmiyorum”, aşkın, benliğin ve doğayla kurulan ilişkinin biçim değiştirdiği bir eşikte konumlanıyor. Sanatçı, kelimelerin ötesine taşan duyguların izini sürerken, insanın doğa karşısındaki kırılganlığını ve birliğini aynı anda görünür kılıyor. Bu yönüyle sergi, bilmenin yerini sezginin, açıklamanın yerini sessizliğin aldığı bir farkındalık hâline dönüşüyor.
1984 Bursa doğumlu Esra Yıldırım, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi’nde birincilikle tamamladıktan sonra, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans, Marmara Üniversitesi’nde ise doktora derecesini almıştır. Hâlen Bartın Üniversitesi’nde Doçent olarak görev yapan sanatçı; IMOGA ve Kıbrıs Modern Sanat Müzesi koleksiyonlarında yer almakta, Vakıfbank ve ETİ gibi kurumların koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır. Daha önce The Empath’s Survival Guide (2024), Only Love (2022) ve Origin (2021) gibi sergilere imza atan Yıldırım, “Artık Bilmiyorum” ile sanatında yeni bir evreye işaret ediyor — bilmenin ötesinde, hâlâ hissedebilmenin alanına.
ARTIK BİLMİYORUM
Artık aşkın ne demek olduğunu bilmiyorum.
Ya da bedenin nerede bitip toprağın nerede başladığını.
Eskiden her şeye bir ad verirdim — şimdi sadece dinliyorum.
Aşk bizi sessizce dönüştürür; biçimi bozar, sonra yeniden kurar.
Aşk bizi neyleştirir?
Belki de dili bilmeden önceki hâlimize döndürür —
tenle düşünen, sessizliğiyle konuşan hâlimize.
Kelimelerin dışına taşan duyguların izleri:
bir bakış, bir tüy, bir nefes, bir dokunuş...
hepsi anlamadan önceki zamanı hatırlıyor.
Belki sanat, hâlâ bilmemenin mümkün olduğu son yerdir.
Belki şefkatin gerçek biçimi oradadır.
Artık bilmiyorum —
ve belki de bu, söylediğim en dürüst cümledir.
Esra Yıldırım (d. 1984, Bursa) 2006 yılında Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü’nden birinci olarak derece ile mezun olduktan sonra 2015 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini yüksek onur derecesi ile tamamladı. 2017 yılında Marmara Üniversitesi’nde resim alanındaki doktora programını birincilikle kazanan ve 2020 yılında derece ile tamamlayan Yıldırım, halen Bartın Üniversitesi resim alanında Doçent Doktor olarak görev yapmaktadır. Kişisel sergileri arasında The Empath’s Survival Guide, Çankaya, Ankara (2024), Only Love, Çankaya, Ankara (2022), Origin, Ayvalık, Balıkesir (2021), Forte Blend, UNIQ Expo, İstanbul (2021), Son’oportre, Çankaya, Ankara (2020) yer alıyor. Yıldırım’ın eserleri İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi (IMOGA) ve Kıbrıs Modern Sanat Müzesi’nde sergilenmektedir. Vakıfbank ve ETİ gibi koleksiyonlarda da eserleri bulunan sanatçı yaşamını ve çalışmalarını İstanbul ve Bartın’da sürdürüyor.
Esra Yıldırım’ın sanatı, form ve motifin birbirine fısıldadığı, insan ile doğanın bir arada nefes aldığı eşsiz bir evren yaratır. Tekstille başlayan yolculuğu, resmin büyülü dünyasında şekillenerek, izleyiciyi bir düş ile gerçeğin eşiklerinde gezinmeye davet eder. Portrelerinde yer alan insan ve hayvan figürleri, karmaşık ve zarif motiflerin içine usulca karışır; bir sınırdan ziyade, iç içe geçmiş bir varoluşun izlerini taşır. Bu dönüşümde figürler, yumuşak bir ışıkla yıkanır, sessiz bir teslimiyetle dingin bir coşkunun içinde erir ve adeta doğanın elleriyle dokunmuş bir goblene dönüşür. Yıldırım’ın eserlerinde, motifler bir hikâye anlatıcısıdır. Her bir desen, hayatın organik akışına, doğanın sonsuz devinimine ve insanın onunla kurduğu kırılgan bağa işaret eder. Beden ve motif arasındaki sınırların silindiği bu sanatsal evrende, figürler sanki bir rüyadan doğar ve yeniden o rüyaya çekilir. Bu süreçte Yıldırım, izleyiciyi yalnızca gözlemci olmaktan çıkarır, onları bu büyülü dönüşümün bir parçası haline getirir. Sanatında, geçmiş ile şimdi, şimdi ile gelecek bir araya gelir; zamanın katmanları arasındaki ince perde aralanır. İnsan figürü, bireyselliğin ötesine geçerek evrensel bir anlatıya dönüşür. Yıldırım, doğanın insanı kucakladığı, motiflerin birer nefes gibi yaşadığı bu dünyada, geçici olanın güzelliğini ebedi bir derinlik içinde işler. Onun eserleri, yalnızca birer portre değil, insanın doğayla ve kendi özüyle yeniden buluştuğu, metamorfozun kendisiyle dans ettiği birer hatırlatmadır. Esra Yıldırım’ın sanatı, izleyiciyi yalnızca görsel bir estetikle buluşturmaz; aynı zamanda bir içsel yolculuğa çağırır. O, resimlerinin her fırça darbesinde, motiflerin her kıvrımında yaşamın ruhunu yüceltir ve sanat aracılığıyla insanın en derin özüne bir kapı aralar. Bu kapıdan geçmek, dönüşüme teslim olmak ve sonsuzun melodisini duymaktır.
Sanat yolculuğuna lisans döneminde aldığı tekstil dersleri sonrasında başlayan Esra Yıldırım, bu alanı resim ile birleştirerek takdir toplayan eserleriyle tanınmış bir sanatçı akademisyen; portre ve motif birleşimi çağrıştırıcı sanat eserleri, insan/hayvan formu ve motifleri yetkin bir şekilde bir araya getirerek ikisi arasında büyüleyici bir simbiyoz yaratıyor. Yumuşak ışıkla yıkanmış figürler, bir anda sessiz bir teslimiyetle dingin bir coşkuya evriliyor ve yavaş yavaş karmaşık motiflerden oluşan bir goblene dönüşüyor, sanki doğa tarafından yeniden ele geçiriliyor ya da belki onunla bütünleşiyor ve dönüştürücü bir yolculuğa işaret ediyor. Eserlerinde sanki beden ve motif arasındaki sınırları bulanıklaştıran Yıldırım, gerçeküstü ve rüya gibi bir atmosfer yaratarak eserlerine metamorfoz boyunca rehberlik ediyormuşçasına bir hafiflik ve özgürlük duygusu katarak geçici güzelliğin ve ruhsal uyanışın habercisi olarak onun yanında süzülüyor. Sanatçı insan ve doğa arasındaki sonsuz bağlantıya ve yaşamın organik akışına teslim olarak geçmiş-şimdi ve gelecek arasında bir köprü bulma fikrine değinerek; içsel ile dışsal arasındaki kırılgan ama derin ilişkiyi ustaca yakalıyor ve portrenin daha büyük, daha ebedi bir şeye dönüştüğü bir aşkınlık anını tasvir ediyor.
Esra Yıldırım'ın sanat yolculuğu, tekstil ve resim arasındaki eşsiz birleşimiyle öne çıkan bir serüven olarak dikkat çekiyor. Sanatçı-akademisyen kimliğiyle Yıldırım, portre ve motif birleşimini ustalıkla işleyerek insan ve hayvan formlarını karmaşık motiflerle bir araya getiriyor ve bu iki öğe arasında büyüleyici bir simbiyoz yaratıyor. Eserlerinde figürler, yumuşak bir ışıkla aydınlanarak dingin bir coşkuyu çağrıştırıyor ve adeta doğanın dokusu içinde çözülerek karmaşık bir goblen formuna evriliyor. Yıldırım’ın eserlerinde, beden ve motif arasındaki sınırların bulanıklaştığı hissedilirken, izleyiciyi gerçeküstü bir atmosfer karşılıyor. Bu atmosfer, sanatçının rehberliğinde metamorfoz boyunca ilerlerken hafiflik ve özgürlük duygusunu ön planda tutuyor. Geçici güzelliği ve ruhsal uyanışı eserlerinde barındıran sanatçı, insan ve doğa arasındaki bağlantıyı, geçmiş ile gelecek arasındaki akışı yansıtarak çok katmanlı bir anlatı sunuyor. Eserlerinin her birinde, portrenin ötesine geçerek daha ebedi bir anlam taşıyan bir aşkınlık anı yaratma hedefi güdüyor. İnsan ve doğa arasındaki organik ve sonsuz ilişkiyi, içsel ve dışsal olanın kırılgan ama derin bağını zarif bir şekilde yakalayan Yıldırım, sanatının merkezine yaşamın ruhunu yerleştiriyor. Bu yönüyle Yıldırım, izleyiciyi sadece görsel bir deneyime değil, aynı zamanda manevi bir yolculuğa davet ediyor.
ARTIK BİLMİYORUM
Artık aşkın ne demek olduğunu bilmiyorum.
Ya da bedenin nerede bitip toprağın nerede başladığını.
Eskiden her şeye bir ad verirdim — şimdi sadece dinliyorum.
Aşk bizi sessizce dönüştürür; biçimi bozar, sonra yeniden kurar.
Aşk bizi neyleştirir?
Belki de dili bilmeden önceki hâlimize döndürür —
tenle düşünen, sessizliğiyle konuşan hâlimize.
Kelimelerin dışına taşan duyguların izleri:
bir bakış, bir tüy, bir nefes, bir dokunuş...
hepsi anlamadan önceki zamanı hatırlıyor.
Belki sanat, hâlâ bilmemenin mümkün olduğu son yerdir.
Belki şefkatin gerçek biçimi oradadır.
Artık bilmiyorum —
ve belki de bu, söylediğim en dürüst cümledir.
I DON’T KNOW ANYMORE
I don’t know anymore what love means,
or where the body ends and the earth begins.
I used to name everything — now I just listen.
Love transforms us quietly; it unshapes, then reshapes.
What does love make of us?
Maybe it turns us into what we were before language —
tender, wild, and unafraid.
Traces of feelings that slipped beyond words:
a glance, a feather, a breath, a touch...
they all remember a time before understanding.
Maybe art is the last place where not knowing is still allowed.
Maybe that’s where we find the real shape of tenderness.
I don’t know anymore,
and maybe that’s the most honest thing I’ve ever said.
Yükleniyor...