Galeri Soyut / Çankaya, 8 – 27 Nisan 2022 tarihleri arasında Hasan Çağlayan’ın “Üçüncü Boyut” isimli kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor.

“ÜÇÜNCÜ BOYUT”
Her şey hayatı algılamakla başlar. Doğumla birlikte ilk ışık ulaşır bizlere. İlk sesleri duyarız. Bu andan itibaren yeni bir boyut, yeni bir anlam kazanır hayat. Birinci boyut; korunaklı duvarların ardında oluşur. Bu süreçte kişi büyür, gelişir ve olgunlaşma başlar. Bu süreç sonunda ikinci boyuta ulaşır insan. Havanın, suyun, toprağın ve ateşin olduğu bir dünya ile tanışır.
Nice acıların, savaşların, kavgaların, salgın hastalıkların ve çevre katliamlarının yaşandığı bir ortamda yerini alır. Bu yaşananlar kişiyi hem olgunlaştırır hem şekillendirir. Özünü kaybetmez belki, ancak bir sonraki boyuta ulaşıncaya kadar, türlü şekillere girer. Kişisel çıkarlar uğruna tüm dünya nimetlerini harap eder. Ne çevre kalır ne doğa. Farkında olmadan yaşadığı dünyayı yok eder. Bu aynı zamanda insanoğlunun kendini yok ediş serüvenidir.
Eserlerimde; İkinci boyutun zorlu dünyasıyla şekillendikten sonra üçüncü boyuta ulaşan insanların yaşamlarından kesitler görülür. Yaklaşmakta olan küresel ısınma tehlikesini görmezden gelerek, bu hayatta kendilerini şekillendiren tüm etkenlerin izlerini üzerlerinde taşıyan zavallı ve çaresiz insanlar. Pompei felaketinin sonuçları korkutucu da olsa durum bu. Her yer çölleşmiş, hiçbir şeyin farkına varmadan üçüncü boyuta sebep, insanoğlu ne yazık ki taşlaşmış durumda. Geriye yaşam belirtisi olarak birkaç böcek kalmış.

İLGİLİ SANATÇILAR

HASAN ÇAĞLAYAN - 1959

Hasan Çağlayan 1959 yılında Çanakkale’de doğdu. Uludağ Üniversitesi Eğitim Enstitüsü’nden 1979’da mezun oldu.  Çağlayan’ın 28 yıllık sanat yaşamında 13 kişisel sergi ve 5 ödül bulunmaktadır. Çağlayan Sanat adına daha çok şeyin yapılması gerektiğini belirterek sanatsal çalışmalarının yanında, tekniğini dekorasyonla birleştirip dekoratif uygulama ve çalışmalara yöneldi. Eskişehir Albatros Hoteli, Bölge İdare Mahkemesi Binası, Eti Arkeoloji Müzesi duvar resimlerini, Çırağan Salonu’nun tavan süslemelerini yaptı. Birçok kişi ve kuruluşların özel koleksiyonlarında ve yaşam alanlarında çok sayıda eseri ve uygulama çalışmaları bulunan H. Çağlayan çalışmalarını Çanakkale’deki Atölyesi’nde (Antik Sanat Evi) sürdürmektedir.

Ödüller:

2020 İf – art Resim Yarışması. 3.lük Ödülü
2006 Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi Restorasyonu Tasarım Ödülü.
2000 Bilecik Valiliği Şeyh Edebali Türbesi Düzenlemesi Heykelleri, Özel Ödülü.
1995 Tekel Resim Yarışması, Jüri Özel Ödülü
1995 Kayseri Valiliği Resim Yarışması, Mansiyon

HASAN ÇAĞLAYAN RESİMLERİNDE MODERN FRESKO VE  ARTİSTİK FOSİLİZM

Paul Klee insan olarak sanatçının doğayla ilişkisini “kaçınılmaz bir zorunluluk” olarak görür ve sanatçıyı da “sanatçı insandır, doğanın tabanında, doğanın parçası olduğu için, o da doğadır” diyerek tanımlar. Doğa; evrensel düzen içinde varlığını sürdürürken, doğada var olan bütün canlılar da; doğanın düzenine uygun olarak yaşarlar. Doğanın bir parçası olan insan da; diğer canlılar gibi, bir taraftan doğanın düzeni içinde yaşamını sürdürür, bir taraftan da;  “kendi aklının eseri olan yeni bir düzeni” doğaya dayatır. İnsan aklını doğaya ekleyerek sanatı ve teknolojiyi geliştirmiştir.  

Sanatçının doğa ile çok yönlü ilişkisi, sanatçının yaratıcı düşüncesini ve temel felsefesini, biçim yaratma sürecini, yaratma eylemi sırasında kullanacağı malzeme ve teknoloji seçimini etkiler. Yaşam eylemsel bir bütünlük ve tutarlılık gerektirir. Sanatçı olarak insan; doğa içinde gözlemlerinden, deneyimlerinden çıkarımladığı sonuçlar üzerine “sanatçı kimliğini” inşaa eder. Sanatçı kimliğinin inşaa süreci  tasarım, mantık ve algının etkin olduğu bir akıl yürütme sürecidir. Kendine özgü sanat disiplini kuralları ile formüle edilen bu süreçte sanatçı; kendini farklı ve mükemmel bir uyumla  anlatabileceği  biçim ve imge zenginliğini yaratırken, diğer taraftan; bunu hangi malzeme ve teknoloji ile yapabileceğine karar verir. Hatta kendi malzemesini ve teknolojisini yaratır.

“Doğa benim yaşam kaynağımdır, doğa yok olursa yaşam da yok olur” diyen Hasan Çağlayan yok olan yaşamın sırrını yine doğada gören sanatçılarımızdan biri. Doğa ile ilişkisinde “tutkuya dayanan sevgi-korumaya dayanan saygı”  hemen hissedilir. ‘Yaşamın başlangıç ve bitiş öyküsünün’ doğadaki en çarpıcı kanıtı fosillerdir. Pompei’den çıkarılmış  taşlaşmış insan bedenlerinden etkilenerek çalıştığı ”Fosilleşmiş Bedenler” ismini verdiği seri resimlerinde kendine özgü “fosilizm” olarak tanımladığı doğa felsefesine dikkat çekerek,  bizleri; yoğun emekle biçimlendirilmiş  çok katmanlı bir plastik- estetik oluşum sürecine tanık etmektedir.

Paleontoloji biliminin ilgi alanına giren fosiller, jeolojik geçmişe dair önemli bir bilgi kaynağıdır. Geçmiş hayatlara dair en önemli bulgulara fosiller sayesinde ulaşırız. Dünyanın geçmişinde canlıların nasıl yaşadığı, nasıl beslendiği, nasıl göründüğü gibi konuları anlamamıza olanak sağlar. Böylesine uzun yıllara dayalı doğa oluşumunu sanatına taşımasında eğitimi sırasında ilgilendiği paleolitik dönem sanatının gizemli etkisi vardır. Kaya yüzeyindeki dokuların estetik form zenginliği resminin başlangıç noktasıdır. Paleolitik dönem mağara duvarları resimleri, kaya yüzeylerindeki petrogiliflerin yalın ama derinlikli anlatımı resminin tematik ilgi alanı olmuştur. Bu temaya uygun oluşturduğu imgeleri en iyi anlatabilmemin yolu olarak ‘fosilleştirme’ tekniğini seçmiş, imgeleri katman, katman taş-kaya yüzeylerindeki doku efektlerinin arasına gizleyerek, tual yüzeyinde artistik fosilleşme süreci yaratmıştır. Hasan ÇAĞLAYAN’ın Evrensel değerlere ulaşmış bu çalışma tekniği; Namık Kemal Üniversitesince  hazırlanan  Yüksek lisans Tezine araştırma konusu olmuştur.

Sanatçı için doğa özgür yaratma alanıdır. Kendi düşüncesine en uygun biçimleri ve tekniği doğadan alır, doğayı elinde dilediği gibi oynatır. Sanatçının yaratım süreci içinde eli, ruhu ve beyni  arasında olağanüstü frekans uyumunun olması beklenir.   Bu uyumun olmadığı yerde kendi kişiliğinin yaratıcı ruhunu yansıtması beklenemez.

1984 yılında Samsunda, öğretmenlik mesleğini yürüttüğü dönemde, yavaş yavaş sanat camiasının içinde kendine yer bulan Çağlayan, bir taraftan kendi üslubunu ortaya koyduğu çalışmalar üretirken diğer taraftan sanatsal birikimini mekân tasarımıyla birleştiren dekoratif panolar ve duvar resimleri yapmıştır. Sanatsal çalışmalarında tek bir konuya bağlanmak yerine tarihsel kültürel imgeleri, peyzajları, portreleri, gerçekçi veya gerçeküstü figürleri tercih ederek konu zenginliği yaratmıştır.  Teknik anlatım dilini geliştirmek, olgunlaştırmak için inatla araştırmaktan, denemekten geri durmadığı, imge ile strüktürel doku efektleri arasında yüksek uyum sağlamaya çalıştığı gözlenir. Zahmetli, deneysel yöntemi ile resmini  geleneksel tual resminin boya-fırça düetinden kurtarıp farklı malzemelerin ve teknolojinin birlikte kullanıldığı polifonik koroya dönüştürür.

Tamamında yoğun bir emeğin yer aldığı resimlerinde, içeriğe göre farklılaşan süreç ve aşamalar yer almaktadır. Özellikle sağlam desen ve form bilgisinin dikkat çektiği “taş portreler” serisinde ve popüler figür yorumlarında bu aşamalar görülebilmektedir. Alçak kabartma tekniği ile oluşturulmuş düzensiz yüksekliklerin bulunduğu arka plan üzerine air brush kullanımı ile yapılan boyama, dijital baskı teknolojilerinin sunduğu imkânlarla yarışır düzeydedir. Ancak Çağlayan’ın özellikle portre çalışmalarında, oldukça yalın bir teknoloji kullanımı üzerine inşa edilmiş üst düzey bir işçilik vardır. İçeriğinde fotografik imgelerin yer aldığı bu çalışmalarda kullanılan teknoloji günümüz dijital baskı yöntemleri değil, air brush ile basit tepegöz kullanımından ibarettir. Fotoğraf yüzeyindeki yumuşak geçişleri sağlamak için kullandığı air brush ‘ı; Kendi deyişi ile ( kişisel güçlü vurgu unsurlarını anonimleştirdiği için) son dönem çalışmalarında kullanmama kararı almıştır. Böylece resimlerinde boya ve malzeme dokusunun çok daha güçlü olarak ortaya çıktığı görülür.

Desen aktarımından sonra toz pastel, kuru boya hatta suluboya ile resmin alt renk grupları ve lekeleri beslenir. Oluşturulan renk efektleri “binder” ile sabitlenir. Sonra ince kum, akrilik bağlayıcılar ve su bazlı karışım malzemeleri ile hazırlanan harç, taş dokusu istenen bölgelere uygulanır. Bu uygulamadan sonra akrilik boyalarla istenilen renk ve kıvamda hem imgeyi ortaya çıkaracak, hem de taş ve kaya dokularını güçlendirecek şekilde yüzeye yedirilir. Bu aşama tamamlandıktan sonra bütün resim yüzeyine patine boyası sürülerek silinir.  Çukur yerlerde kalan patine boyası, resimdeki imgenin kaya yüzeyi içinde adeta bir fosil gibi zaman içinde kendiliğinden oluştuğu illüzyonu yaratır. Farklı yüksekliklerde adeta bir alçak kabartma gibi görünen resimde yükseklik harç dolgusu ile oluşturulurken, doku istenmeyen yüzeyler kazıma yöntemi ile düzleştirilerek çukur etkisi yaratılır. Bir resmin başlangıcından bitimine kadar geçen süre içinde uygulanan beş ayrı süreç, resimde beş ayrı katman yaratmıştır. Katmanlar arasındaki estetik etkileşim izleyicinin resim yüzeyinde keşif duygusunu kışkırtacak karaktere sahiptir.

Hasan Çağlayan; Geleneksel olarak bilinen sigrafitto ve fresco tekniklerini birleştirerek oluşturduğu kendine özgü tekniği ile toplumsal olayları, insanların yaşamlarından kesitleri kayalarla bütünleştirerek bir belge niteliğinde resimlerine taşıyor. “Sansasyonel ve özenti işlerin” daha çok ilgi gördüğü günümüz sanat ortamında “yüksek emek ürünü estetik değer” yaratmak için sessizce, mütevazi bir şekilde çalışmalarına Çanakkale’de ki atölyesinde devam etmektedir. Sanatı sadece; “bedensel jestüel  veya kavramsal bir eylem  düzeyine indirgemeden” kendi estetik önermesini aktüel konuların toplumsal mesajları ile kodlayarak toplumsal estetik dönüşüme katkı sunuyor.

Galeri Soyut bünyesinde açılacak olan “3. BOYUT”  ismini verdiği yeni sergisi ile  dünyamızın ve insanlığın geleceği açısından  en önemli sorunlarından biri olduğuna inandığımız ‘’Küresel Isınma’’  konusunu kendine  özgü plastik-estetik bir dil ile yorumlarken izleyicide acı verici  keskin bir farkındalık yaratacak diye düşünüyorum.

Kadir Şişginoğlu
Trabzon Üniversitesi ,Öğretim Görevlisi, Müze Yazarı-Müze Küratörü

Haftanın Seçkisi

Yükleniyor...