Galeri Soyut, 20 Mart – 21 Nisan 2020 tarihleri arasında İz Bırakanlar projesi kapsamında İbrahim Balaban’ın kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor. Bu özel proje sergisinde Çağdaş Türk Resim Sanatında iz bırakan önemli ustalardan İbrahim Balaban’ın ürettiği, yağlı boya, desen, baskı, seramik ve heykellerden oluşan 120 eser yer almaktadır. 

İZ BIRAKANLAR-2

Galeri Soyut’un sanatın ustalarından yola çıkarak başlattığı “İz Bırakanlar” başlığı altındaki projenin ikincisi Balaban’a ayrılmış. Bu düşünceyi eyleme dönüştürürken temel anlayışın, yaptıklarıyla sanatımızda adını kalıcılaştırmışlara bir vefa borcu ödemek olduğu açık. Zaman içinde benzer özellikleri taşıyan sanatçılarımızın söz konusu projede yer alacağı konusunda kimsenin kuşkusu yok. Buradaki temel ölçüt, vurgulanan özelliklerin taşınması yanında şu an aramızda bulunmamaları. Bu sanatçılarımızın fiziksel anlamda yaşamıyor olmaları sanatları için belirtici bir özellik değil elbette. Sanatın gücü de burada değil mi zaten? Sanat yapıtının özelliği zamanlar ötesi bir güce sahip olmasında yatar. Gerisi, tümüyle galerinin belli bir düşünceden yola çıkmasından başka bir şey değil.

İbrahim Balaban ya da daha kestirme söylemle Balaban’ın sanat tarihimizde ayrıcalıklı bir yeri var. Onun sanat alanında var oluşunu hazırlayan etmenler adına kimi kez kader denilen coşkulu bir serüvenin izleri üzerinde kurgulanmış sanki. 1 Ocak 1921’de Bursa Seçköy’de başlayan yaşamı 16 yaşında cezaevine düşürür yolunu. Bu arada öğrenimi köyündeki üç sınıflı okulda tamamlanacaktır. Asıl yaşam ve sanat öğrenimi ise Bursa cezaevinde gerçekleşir. Onun şansı aynı cezaevinde tutuklu Nazım Hikmet’le yan yana düşmesidir. Resim tutkusunu gerçekleştirebilme adına gerekli sayılabilecek kalem ve kâğıt gibi nesneler yanında ilk derslerini de ozandan alır. Yaşamının dönüm noktası sayılacak bu buluşma geride kalacak yıllarına damga vurmakta gecikmez. Cezaevine düşmüş bilinçsiz bir köy delikanlısından geleceğin sanatçısını yaratacak mucize dokunuş orada gerçekleşir.

Balaban tam anlamıyla Naif (safyürek) bir sanatçıdır. Yaşamından yola çıkarak kurguladığı resimleriyle köy gerçekçiliğini yeni bir boyuta taşır. Kurallarını kendisinin belirlediği yeni bir bakış açısıyla oluşturduğu yapıtlarında özgün bir anlatım dilinin varlığı ilk bakışta dikkatleri çeker. Bu açıdan resim sanatımızda onun ayrıcalıklı bir yeri olduğunu söylemek zorundayız. Aktarmacı olmak yerine yaşamının izdüşümünden yansıyanlarla yola çıkar. Yazdığı kitaplarında anlattığı yaşam öyküsüyle örtüşen resimlerini bu gözle değerlendirmekte yarar var.

9 Haziran 2019 tarihinde yitirdiğimiz sanatçının geride bıraktıkları arasından bir seçkiyi izleyiciyle buluşturuyor Galeri Soyut. Zamana karşı yitip giden ama yapıtlarıyla direnen bir sanatçının resimlerini yeniden görmek için iyi bir fırsat. - A. Celal Binzet

İBRAHİM BALABAN - 1921 - 2019

İbrahim Balaban (1921, Bursa – 9 Haziran 2019; Güngören, İstanbul), Türk ressam ve yazar.
1921’de Bursa – Seçköy, Osmangazi’de dünyaya geldi. Doğduğu köyün 3 yıllık okulunda eğitim gördü. 1937 yılının son günlerinde, henüz 16 yaşındayken hint keneviri yetiştirmek suçundan cezaevine girdi. Cezaevinde kendini avutmak için resim çizmeye başladı. Resimlerini zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle yapıyordu. Altı ay hapis ve 16,000 lira da para cezasına çarptırılmıştı; ancak para cezasını ödeyemeyince, para cezası üç yıl mahkümiyete çevrildi. Cezasının bitmesine çok az bir zaman kala dört mahkûmun saldırısına uğrayan Balaban, cezaevinden çıktıktan sonra evlendiği gün düğün evini basan hasmını öldürdü ve yeniden cezaevine girdi. 1942 ile 1944 ve 1947 ile 1950 yılları arasını Bursa Cezaevi’nde geçirdi.
Cezaevindeyken önce babası Hasan Çavuş’un cinayete kurban gittiği; daha sonra da doğumda karısının öldüğü ve çok kısa bir süre sonra da çocuğunun ölüm haberlerini aldı.

Ateşin Başında
Balaban, Bursa Cezaevi’nde kendisinden 20 yaş büyük olan Nâzım Hikmet’la tanıştı. Onun desteği ve ilgisi sayesinde resim yeteneği ortaya çıktı ve gelişti. Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’i hikâyeci, Balaban’ı ise ressam olarak yetiştirmek istiyordu. İbrahim Balaban cezaevinde resmin yanı sıra felsefe, sosyoloji, ekonomi-politik konularında pratik bilgiler edindi. Ressam, yedi yıl süren Nâzım Hikmet’li günlerini ileriki yıllarda yazdığı Şair Baba ve Damdakiler kitabında anlatmıştır. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneye konan “Aslolan Hayattır” adlı tiyatro oyununda ve “Mavi Gözlü Dev : Nâzım Hikmet” adlı sinema filminde (Yönetmen: Biket İlhan) bu kitaptan alıntılar vardır. Ayrıca kitabı yazar Haldun Çubukçu tarafından oyunlaştırılmış ve yönetmen Ayşe Emel Mesci tarafından sahneye konularak 2011 yılında Ankara Devlet Tiyatrosunda sahnelenmiştir.

Balaban, “Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar. (Yani sanatsal biçimini oluşturur.) “ kuramını ortaya koymuş ve sanatını bu kuram üzerine oturmuştur. İlk sergisini 1953’te İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi’nde açtı. Sonraki yıllarda hem Türkiye’de, hem de yurtdışında pek çok sergi açtı. 1961’de Yeni Dal Grubu sergisindeki bir tablosundan dolayı yargılandı, ancak aklandı. Yine 1968’de Gazi Dergisi’nde basılan bir tablosundan dolayı yargılandı; ondan da aklandı. 1969’da Adana’da sergilediği resimleri saldırıya uğradı.

Resim eleştirmenleri kendisini “Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten ressam” olarak tanımlarlar. Balaban, sanat hayatını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırır. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye uzanır. Giderek kente göçü, kentteki yaşam ve demokrasi mücadelesini ele alır. Son dönemde Anadolu Erenleri ve Bereket Anaları’nı resimler.
Bugüne kadar ikibinden fazla tablo ve bunun birkaç katı desen üretti; kendisi aynı zamanda yazar olup, yayınlanmış 11 adet kitabı bulunmaktadır.
Ressam, son olarak desen çalışmalarını 2005’te İstanbul’da sergilemiştir. Bu desenler Balaban-Yaşamın Çizgileri / Desenler (Remzi Oğuz Yılmaz) kitabında toplanmıştır.
1990 yılında yayınlanan İbrahim Balaban-yaşamı sanatı anılar yankılar (Ahmet Köksal) kitabından sonra; resimlerini içeren Balaban-Yaşantının İzdüşümü (Zafer E. Bilgin) 2008 yılında yayınlanmıştır. Hasan Nazım Balaban ve Zafer E. Bilgin tarafından hazırlanıp 2009 yılında yayınlanan Balaban-Bir Ressam Yunus Emre kitabı kendisi hakkında yayınlanmış şiir, yazı, makele, kitap ve ansiklopedilerden derlenmiş yazıların toplandığı bir başvuru kitabıdır.
Hapiste birlikte yattığı Nâzım Hikmet de, onun “Bahar” adlı tablosundan etkilenerek “İbrahim Balaban’ın Bahar Tablosu Üstüne” adlı şiri yazacaktır: “İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın /………../İşte sürülen toprak / İşte insan: / dağın, taşın, kurdun kuşun efendisi. / İşte çarıkları, işte poturunda yamalar / İşte karasaban. / İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarıyla öküzleri. / On yıl mapusta yattı ama, kaybetmedi umudunu Balaban. / İşte Seçköyünden Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya. ” Ayrıca Nâzım Hikmet, İbrahim Balaban’ın “Mapushane Kapısı” ve “Harman” tabloları için de birer şiir yazmıştır.
Mart 2008 de vizyona giren Reis Çelik’in yönetmenliğini yaptığı “mülteci” filminde “Bülbül hoca” rolüyle yer almıştır. İkinci evliliğinden iki erkek, bir kız çocuğu ve beş torunu vardır. 1955 doğumlu oğlu Hasan Nazım Balaban da kendisi gibi ressamdır. Sanatçı 9 Haziran 2019’da Güngören, İstanbul’da tedavi gördüğü bir hastanede 98 yaşında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’da Şişli Camii’nden kaldırılarak memleketi Bursa’ya gönderilerek memleketi Osmangazi ilçesine bağlı Seçköy’de defnedilmiştir.

Haftanın Seçkisi

Yükleniyor...