C SALONU
GALERİ SOYUT / ÇANKAYA
26 Mayıs 2017 - 14 Haziran 2017
18.00 - 20.00
Resim Sergisi
Mehdi Saadeti “Odradek” isimli resim sergiyle 26 Mayıs – 14 Haziran 2017 tarihleri arasında Galeri Soyut C Salonunda izleyicisi ile buluşuyor.
Evin Beyinin Tasası – Franz Kafka
Odradek’in Slav dillerinden geldiğini söyleyerek sözcüğün anlamını açıklamaya çalışıyor kimileri. Kimileri de Almanca kökenli olduğu, Slav dillerinden de etkilendiği iddiasında. Bu iki açıklama da kesin değil, bu yüzden ikisinin de doğrudan uzak olduğunu söylemekle haksızlık edilmiş olunmaz herhalde; şu da var ki, iki açıklama da sözcüğün anlamını vermekte yetersiz kalıyor.
Eğer Odradek adında bir nesne gerçekten var olmasa, böyle araştırmalarla uğraşacak kim bulunurdu? Duyduğumuzda, önce yıldız biçiminde, yassı bir iplik makarası olduğunu zannedersiniz; gerçekten de, üzerine iplik sarılmış gibidir fakat bunlar sonsuz renk ve çeşitlilikte, birbirine düğümlenmiş, dolanmış, eski ve kopuk iplik parçalarıdır sadece. Üstelik makara olmakla kalmaz Odradek; yıldızın tam ortasından çapraz bir çubuk çıkar, bir başkası dik açıyla buna eklemlenir. Bir ayak bu dik açıyla gelen çubuk, ikici ayak yıldızın kollarından biri olarak, nesne ayakta da durabilir.
Söz konusu nesnenin eski zamanlarla anlamlı bir biçim taşıyıp şimdi parçalarına ayrıldığı da sanılabilir, nedir, bu da doğru olmayabilir, en azından bu iddiayı doğrulayan bir kanıtımız yok, nesnenin hiçbir yerinde andığımız parçalanma ya da kırılmayı gösteren bir iz bulamıyoruz. Her yönüyle saçma olan bu nesnenin kendisine özgü bir bütünlüğü var. Hem epeyi hareketli olup bir türlü ele avuca sığmadığından, üzerine daha çok konuşmak da mümkün değil.
Bazen tavan arasında, bazen merdivenlerde, bazen koridorda, hatta holde bulunuyor, aylar boyunca yitip gittiği de oluyor, sanırım o günlerde başka evlere göç etmiş oluyor fakat önünde sonunda bizim eve dönüyor mutlaka. Kimi zaman kapıdan çıkıp, aşağıda, merdiven korkuluğuna yaslanmış bekleyen onu gördü mü, konuşmadan duramıyor insan. Elbette yanıtlaması güç sorular sorulmuyor ona, öyle ufacık bir şeye güç sorular sorulamaz, hep çocukmuş gibi davranılıyor ona. “Adın ne?” diye soruluyor, “Odradek,” diyor o. “Nerede oturuyorsun?” denince, “Belli bir adresim yok,” diye yanıtlıyor, ardından gülüyor. Ancak ciğerleri kullanmadan başarılacak, düşen yaprakların çıtırdaması gibi bir gülüş bu. Çoğu kez, konuşma burada kesiliyor, bu yanıtları almak bile mümkün olmuyor kimi zaman; tahtadan görünümüne yaraşan suskunlukla, uzun sessizliklere gömülüyor Odradek.
Kendi kendime, “Bunun sonu nereye varır?” diye soruyorum hep, “Ölür mü bir gün?” ölümlü nesnelerin kendince amaçları, bir tür etkinliği olur, bu etkinliğin içinde, oraya buraya sürtünerek ufalanıp giderler, gel gör ki, Odradek için söz konusu değil bunlar. Demem o ki, uzaktaki bir gün ardına çocuklarını, torunlarını takmış, merdivenleri teker yuvar inmesi mümkün mü acaba? Kuşkusuz, kimseye en ufak zararı yok, ne var ki, ben öldükten sonra bile yaşamını sürdüreceğini düşününce kahrımdan çıldırıyorum.