YENİ DİLİN YEPYENİ BİÇİMLERİ
Hayat nasıl bir yola getirip koyar sanatçıyı? Bu, hem bilinir hem bilinmez. Bilinmez, çünkü sezgiler gösterir yolu çoğu zaman. Birikimin biriktirdikleri de yeni yolların kapısını açar. Renkler düş göre göre yeni formları doğurur. Kaybolan zamanı yeniden yaratmak değildir bu, başka duygulara, düşüncelere, yaşamlara, düşlere… yelken açmadır. Yaratma, birikimin üstüne kurulan bir köprüdür oraya buraya, o kıyıdan bu kıyıya gidip gelmek için. Gidilen yerden geri gelinmez çoğu zaman, sanatta geri dönüş yoktur çünkü. Olsa olsa geriye dönüp bakma vardır nereden nereye gelmişimi görmek için.
“Sanal sergi” de gerçekleştiren renkli mi renkli bir ressam Mehmet Ali Doğan. Değişik, etkileyici geometrik formalarla yeni anlatım olanakları deniyor epeydir. Böylece, denebilir ki geometrik dilin zenginliğini renklerle, yeni formlarla çoğaltmaya çalışıyor. Dikdörtgen formlu resimlerinin içinde üçgen, helezonik çizgiler, ayrıca birbirinden farklı dikdörtgen oluşumlarda büyük yer tutuyor. Kısıtlayıcı, daraltıcı değil, genişlik, enginlik, derinlik çoğaltan, düşündürücü, hayal kurdurucu resimler peş peşe gündem oluşturuyor. Bu yeni, yepyeni çalışmalar, bana, ünlü Fransız şairi Guillevic’in geometrik şekillere şiirlerini anımsattı. Şiirlerle geometrik şekillerin örtüştüğünü gördüm. Şiirlerin başlığında yer alan şekiller Mehmet Ali Doğan’ın resimlerindekilerle benzerlikler gösteriyor, bu da şaşırtıcı: “Öklidgiller’de yer alan seçme şiirler farklı bir dilin geometrisini çiziyor: “daire, dalgalı çizgi, yuvarlama eğrisi, yamuk, dik açı, çok çizgili, doğru çizgi, noktalı çizgi, nokta (çarpı işaretinin ortasındaki), paraleller, çok kenar üçken, eşkenar üçgen, tanjant, köşegen, paralelkenar, paralelyüz, kırık çizgi…” değişik, etkileyici, çarpıcı şiir dilini oluşturuyor şair. Mehmet Ali Doğan’ın geometrik formlardan oluşan resimleriyle de örtüşüyor gibi geldi bana bu dizeler.
Guillevic’in “Eşkenar Üçgen” başlıklı şiirde Mehmet Ali Doğan’ın yeni çalışmalarını işaret ediyor sanki: “Düzene taktım da kafamı / çok üzgün gittim. / Sonu yok bu işin.” Yani, geometrinin biçimleri şiirin diline başka bir imge zenginliği kazandırıyor. Şair, somut, gerçeküstücü şiir dilini geometrik formlarla imgelere görsellik armağan ediyor. Ressam Mehmet Ali Doğan’ın üçgenleri de, renkli imgelerle, kendi dilini değişik kültürlere dokuyor. Halk kültürünün zengin mi zengin malzemesi halı motiflerinden afişlere, grafiklerden çağdaş resmin yeni diline uzanıyor.
“Dalgalı Çizgi” şiirde ise Guillevic, “Yokuş yukarı yorucu, / aşağı korkutucu. // Ve tepeler, / çukurlar gibi. // Sade durmayı, / dinlenmeyi düşündürüyor” diyerek başka bir pencere açıyor düşünce dünyamıza. Dalgaları da, fırtınaları da, bulutların çatışmasını da imlemek olası bu renkli çizgilerin, imgelerin.
Peki, “Çokkenar Üçgen” de neyi dile getiriyor şair? “Dans etmeye uygun, / hızlı yürümeye, geri dönmeye. // Tabanımda, köşelerimde, / kenarlarımda ve öbür açılarımda. // Ama hep altüstüm / iki yandan çekilmiş. // Açılarımdan, kenarlarımdan / rasgele bir araya konmuş / ve eşitsizce.” Geometrik biçimlerle. sözcüklerle, imgelerle hayal dünyamızın uçsuz bucaksızlığına yeni zenginlikler uzanmaya çalışıyor Guillevic’le Mehmet Ali Doğan. İki ayrı ülkeden, iki ayrı sanatçı şiirlerde, benzer sözcüklerle, birbirine çok yakın görsel ortak imgelerle, hayatımıza karışıp giden resimlerle, dünyamızı nakışlayan renklerle, düşlere sığınıp durduğumuz formlarla buluşuyorlar uzaktan uzağa.
Renklerin dünyasıyla oluşturulan renkli dil Guillevic’in “Kiraz Ağacı”na benzemese de, ortak imgeler hemen göze çarpar gören gözler için. “İşte içindesin gerçekliğin / tıpkı düşündüğün gibi: // Sade bu beyazlık, / ufku korkutan” Korkutan renklerle günlük yaşamı, düşleri sınırlamıyor Mehmet Ali Doğan. Ya ne yapıyor? İnsanlar, kültürler, diller, gelenekler, tarihler, coğrafyalar arasındaki sınırları aşıp yeni yaşam biçimlerine, yeni imgelere, farklı düşüncelere… ulaşmaya çalışıyor.
Mehmet Ali Doğan, bu yeni çalışmalarıyla “İnsanlık tarihinin tüm kültür katmanlarına gönderme” yapıyor unutulmaz bir biçimde. “Geometrik düzen içinde” insanoğlunun dünyanın doğasını, yeraltı kaynaklarını parsel parsel bölüp parçalamalarına da dikkat çekmeyi amaçlıyor bu resimler. İnsanlık farklı kültürleri yok ederek bugüne geldi, bu yok etme bitmediği gibi, hâlâ sürüyor. Sömürü ve yok etme kültürünü metafor olarak kullanıyor Mehmet Ali Doğan.
Çok renkli geometrik resimlerin anlatmak istediği farklı kültürlerin, tarihsel birikimlerle kendi doğalarını oluşturmasını da göstermeyi amaçlıyor. Bu farklılık onun resimlerine Anadolu kültürünün temel taşlarından kilim motiflerinde yer alan canlı, capcanlı renkler olarak da yansıyor, bu hemen belli ediyor kendini. Binlerce yıllık göz nuru, alın teri kilim motiflerinin yaratıcılığına başka bir yerden eklemleniyor bu resimler.
Resimlerdeki dikdörtgen formlar içinde yer alan farklı renklerdeki üçgen biçimler doğurganlığı imlerken, bir yandan da doğamızdaki hiyerarşik yapıya da dikkat çekiyor. Arkeolojik kazılarda bulunan Kibele heykelinde, mağara resimlerindeki kadın ve erkek ayrımını göstermek için resmi ya da heykeli yapan kişinin üçgen biçimini kullandığı biliniyor. Günümüzde de doğurganlığı, kadın erkek ayrımını belirtirken üçgen kullanılıyor.
Mehmet Ali Doğan, hep çok renkli resimlerin ressamı olarak tanındı. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeden, yaşam biçimlerini koruyarak insanların, kültürlerin birbirini besleyerek, geliştirerek varlıklarını sürdürmelerini isteyen ressam, resimlerinde de bu düşüncelerini dile getirmeye, göstermeye çalışıyor, amaçlıyor. Ayrıca resim yaparken kullandığı atık bantları da resme dahil ediyor, onları yeniden kazanıyor, kazandırıyor. Defterlerde sürdürülen, sürüp giden bu çalışmalar ayrı bir seri oluşturuyor.
“Sınırlandırılmış Alanlar” serisinde Mehmet Ali Doğan, aslında sınırları aşan çalışmalarıyla göz dolduruyor . Yani sınır mınır tanımayan doğa, ırk, ülke, dil, renk, biçim çalışmaları. Sınırı koyanlara karşı direnişin, sınırlarının ötesindeki dünyaya uzanışın can alıcı örnekleri; böylece ufkumuzu, düşlerimizi de genişletiyor bu resimler.
Onun “Taş Üstünde Taş” çalışmaları, aslında Şaman kültüründen kalan izler, izlenimler. Bu çalışmalar Selçuklu ve Osmanlı’dan da izler taşıyor, izler sürüyor, iz bırakıyor. “Kulluk” olarak da anılan taş üstüne taş yer bildirimi, göstergesi. Bu konuda Yeniden Kidonya’nın Ekim-Kasım 2019 sayısında “Nimri Kullukları Sanat Projesi” yazısı pek çok ayrıntıyı içeriyor. Ünlü heykeltıraş Mehmet Aksoy’un da içinde yer aldığı projeyi Ayvalık’taki Karagöz Sanat Evi yöneticisi Dr. Kenan Öztürk yürütmüştü. Mehmet Ali Doğan da geçmişin izini, kültürünü resimleri üzerinden günümüze taşıyor.
Bir başka seri de “Virüs’ün Gözü”. Bu serideki resimlerde dünyanın başına bela olan virüslü günlerde üretilen resimlerden oluşuyor. Resimler, dairelerin içinde yer alan iç içe geçmiş üçgen formlardan oluşuyor. İşte, burada Guillevic’in “Daire” şiirini anımsamak olmazdı: “Sen erkek kardeş, / seninle anlaşabiliriz. // Beni eşitle, / sar beni. // Isıtalım birbirimizi. / Birlikte yaşayıp / düşünceye dalalım.” Bu katmanlı üçgenler de birlikte yaşayıp giderken birlikte de düşünüyorlar renklerine sarınıp. Kendi alanlarını, hacimlerini, dünyalarını, yollarını belirlemişler.
Sanat başkalarının izlerini çoğaltarak gelişir. El ala ala yürünen yolda sanatçı kendi yolunu bulup sağlamlaştırır. Bir sanatçının yetişmesine, sanatçı kişiliğini kimliğini bulmasına ne çok başka sanatçı, yapıt yapı taşı olur! İşte Mehmet Ali’nin aldığı yolun sonucu geldiği yeri belirleyip sağlamlaştıran, derin izler bırakan bu çalışmalarının dilinden etkilenmemek mümkün mü?
“Marangozu gördüm” diyor Guillevic, “Ağaçtan yararlanırken”, “Tahtaları Ölçüp biçerken”, “En güzel tahtayı okşarken”, “Rendeye uzanırken”, “Doğru düzgün biçim verirken”, çalışırken türkü çağıran marangozu görür.
Ben de Mehmet Ali Doğan’ın aşkla, hevesle yeni resimler yaratışını gördüm. Ressamın işi de marangozun işi gibiydi çünkü. Çünkü renkleri, desenleri bir araya getirişini gördüm. Renklerin renklerle, geometrik şekillerin bir biriyle uyumlu bir yaşama başladıklarını, ortak bir dil bulduklarını, birlikte yaşamaktan mutlu olduklarını, geleceğe birlikte uzandıklarını da gördüm.
(Guillevic, Öklidgiller, çev. Erdal Alova, İyi Şeyler 1991) – Gültekin Emre