Resimlerim için ilk esin kaynağım beni günlük gerçekliğin ötesine taşıyan, içimde keşfettiğim enginlikler; barış, özgürlük, nezaket ya da koşulsuz sevecenlik gibi duygular oluyor. Bu yüzden doğrudan bu duyguları çağrıştırdığını sezdiğim renkleri seçerek çalışmaya başlıyorum ve rengin yarattığı atmosferi her zaman doğanın biçimleriyle destekliyorum.
Çünkü bence doğa tüm biçimlerin ve düşünceyi oluşturan dilin ana kaynağı ve modern çağda dikkatimizi fazlasıyla esir alan gündelik yaşamdan bir çıkış kapısı. Yeryüzünde ve iç dünyamızda farkına varmadan geçip gidebileceğimiz varoluşa dair yücelikleri, daha derin anlamları bizim için saklayan ve sessizlik içinde dinlersek onları gözlerimizin önüne seren bir dost, sembollerle konuşan bir haberci ve bizim de parçası olduğumuz yaşamı daima gözeten ve destekleyen bir anne kucağı.
Mitolojik hikâyelerin ve masalların boş yere büyük ormanlarda, yüce dağlar ya da engin denizlerde geçmediğine inanıyorum. Bu hikâyeler hep insanoğlunun kendini bilme, kendi hikâyesinin kahramanı olarak kendini gerçekleştirme yolculuklarını anlatır. Karanlık orman henüz kendini tam anlamıyla tanımamış bir kahramanın iç dünyasıdır ve ormanda ilerledikçe çocuksu kişilik gölgelerin arasından çıkacak karanlık ve aydınlık yaratıklar sayesinde kendini tanıyacak, cesaretini ölçecek ve içsel değerlerini açığa çıkararak kendi kendisinin kahramanı olacaktır.
Çünkü doğa insana, kendinden bile sakladığı yüzleriyle karşılaşması, acıyı ve sevinci kucaklayarak yeniden bir bütün olabilmesi için en mükemmel ortamı; dolaysız ve kendiliğindenliğin yolunu sunar.
Dr. Clarissa Pinkola Estes de tanrılar ve diğer ruhların nasıl kutsallıklarını gizleyip değişik biçimlere bürünerek mitlerde ve masallarda, insan kalbini test ettiklerini anlatır. Bu güçler “elbiseler, çaputlar, gümüş kurdeleler ya da çamurlu ayaklarla görünürler. Eski tahtalar kadar kara tenlerle ya da bir gül yaprağı boyutlarında bir çocuk kadar kırılgan görünerek, limon yeşili yaşlı bir kadın, konuşamayan bir adam ya da konuşabilen bir hayvan olarak ortaya çıkarlar. Bu yolla büyük güçler insanların tüm çeşitli görüntülerin ardında ruhun yüceliğini tanımayı öğrenip öğrenmediklerini test ederler.”
Aslında yolculuk boyu karşılaştığımız tüm farklı görüntülerin ardında bulmamız umut edilen şey kendi ruhumuzun yüceliği, kendi gerçeğimizden başkası değildir. Ben de düşsel bahçeler yaratarak böylesi bir yolculuk hayal ediyor, doğayı düşlerken aslında doğanın gördüğü düş içinde yürüyen bir hayal olup olmadığımı da soruyorum kendime.