Sanayi devrimiyle başlayan ve küreselleşme ile devam eden sosyolojik yaşamın sonucu olarak karşımıza çıkan insanın kendine yabancılaşması ve bu insanın endişe, korku, hüzün , yalnızlık gibi çeşitli ruhsal, psikolojik durumları tarihsel bir süreçle harmanlanıp, modern bir anlatımla plastik bir öğeye dönüşmüştür. Figürler, çizgi, leke, benek ve renklerle yarı soyutlanmış, deforme edilmiş olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Pentür resminin olanakları müziksel bir ritimle yoğunlaşarak kompozisyonu oluşturmaktadır. Modern zamanın hızı karşısında imgenin parçalanması, görüntülerin deforme olması soyutlamayı da beraberinde getirmektedir.
Çeşitli müzik aletlerini çalan figürlerin sıralanışı Hititlerin Tanrıya ya da krala sunum törenlerini anımsatmaktadır. Müzik eşliğinde sunum yapan ve dans eden insanların bir tür esrimeyle kendinden geçme halleri dün olduğu gibi bugün de sanatın konusu olabilir. Çalışmalarda yer alan temanın başka sanatçılar tarafından da çalışıldığı düşünülürse kimin neyi yaptığı değil de nasıl yaptığı incelenmektedir.
İnsan karakterini en iyi yansıtan araçlardan biri olan el yazısı aynı zamanda tarihsel sürece de bir gönderme yaparak -çivi yazısı, tablet vb.- kompozisyonda doku görevini üstlenmektedir. Ana Tanrıçaya ait bazı imgeler yazının içinde yer alarak inanç, iktidar, sosyolojik yapı konusunda izleyiciyi sorgulamaya yönlendirmektedir. Kullanılan yazının okunmasından daha çok görsel etkisi önemsenmiş ve plastik bir öğe olarak düşünülmüştür. Çağımız insanının el yazısını neredeyse terk ederek elektronik yazıyı yaşamın merkezine koyması insani olandan uzaklaşması ve bireyin tekliğini ve özgünlüğünü yitirmesine yol açtığı düşünüldüğünde yabancılaşmanın farklı bir boyutu da ortaya çıkmaktadır. Bunu aşmanın en güzel yolu da sanattır.