Özden Gezer’in ‘Hükümsüz’ ismini verdiği kişisel resim sergisi, 3-22 Nisan 2015 tarihleri arasında Galeri Soyut C salonunda izleyici ile buluşuyor.

“KİMLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR”     

Kimlik kavramının oldukça karmaşık bir olgu olduğunu belirtmek doğru olacaktır. Bu karmaşıklığın gerekçelerini belirlemede çok sayıda etkeni işin içine katmak gerekir. Kimliği, ancak sosyolojik, pisikolojik, politik, ekonomik kültürel ve etnik faktörlerin de dikkate alınacağı çoklu bir sistem ile açıklamak mümkündür. Kimlik, gerçekliği analiz etmeye yönelen, öznesi ve nesnesi olan farklı sosyal konumlar ve durumları içine aldığı düşünülürse çoğu yerde “Göç “kavramına da yer verilmelidir. Kimlik, gerek göç eden için gerekse de göç edilen yerdeki yaşayanlar için yeni bir koridor yaratır. Bu gelişme neticesinde eski ve devamlılık gösteren düzenin bozulduğu ve ortaya yeni bir durumun çıktığı görülür. Daha önce birbirini hiç tanımayan insanların, yaşam tarzları, gelenekleri, dilleri, kültürleri ve daha bir çok yönleriyle birbirine dokunmaya başlar. Önceden, katı bir şekilde kurulmuş olan ben-biz şemaları içine artık ‘öteki’ kavramı da girmiş bulunmaktadır. Aslında bu durum bizi, içselleştirdiğimiz ben-biz kavramının dışına çıkarıp atar. Böylece şunu hatırlar ve anlarız ki, ‘ben/biz’ başka bir sürü ihtimalden yalnızca biridir. Böylesi bir gelişme, genel geçer kavramların mutlaklığını sarsar ve göreceli kılar. Öylece ister istemez yörüngenin dışına çıkılmış olunur.

Kavramsal düzeyde; ister gerçeklik boyutuyla ele alınsın ister mecazi manada olsun ‘kimlik’, modernite ve marjinalliğin kesişme noktasından bakıldığında doğrusal bir ilerlemenin mümkün olamayacanın ve bununla birlikte eş zamanlı rasyonel bir düşünme tavrını da bozguna uğrattığı inancını öne çıkarır. Küresel düzlem-yüzey içerisinde yer alan kimlikler, modernitenin çekirdeği olarak adlandırılan kentsel mekanı bir dönüşüme uğrattığı gibi ‘kültür’ ve ‘aidiyetlik’ kavramlarını da muğlaklaştırmakta ve eski açıklama kalıplarını geçersizleştirmektedir. Kavramsal düzeyde ise bu sürece, özellikle tekil kimlik kurgusunun ve geleneğin bir harmanı söz konusudur. O zamanda melezleşme kaçınılmaz olacaktır. Modernitenin penceresinden bakıldığında, toplumsal ve kültürel kuramların bu hareketli dünyayı anlatmakta yetersiz kaldığını görmek kaçınılmaz olduğu tespitini yapmak zor olmasa gerek.

Somut gözlemlerle kavramsal düşüncelerin yan yana yürüdüğü bu deneysel süreçlerden oluşan resimsel anlatımlar, aynı anda hem parçalı hem de bütünsel bir yapıyı ortaya çıkarmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Kültürel çeşitliliğin farklı mecralarında gezinirken ‘öteki’ ile tanışmanın ve anlaşmanın yeni yollarını keşfederiz bu resimlerde. Her geçen gün daha da belirginleşip biçim kazanan sorun ve soruları adeta bir sosyal bilimci duyarlılığıyla mercek altına alınması gerektiği düşüncesi ileri atar kendisini ister istemez. Ortaya konan bu eserler, sınırları çizilen coğrafyada yaşanan süreci anlama ve açıklamak için sıkça kullanılan yapısal çelişkileri, eşitsiz güç ilişkilerinin boyutlarını da gözler önüne seriyor aynı zamanda. Tüm bunların yanı sıra kadının statüsündeki dramatik düşüşünü, toplumun tarihsel-sınıfsal gerçekliği karşısındaki soyut mekanizmalarını da ortadan kaldırıyor. Bu resimler bir başka deyişle, melezleşen metropol insanlarının kent sosyolojisi içindeki genel geçer haritasının da bir reddidir.

İLGİLİ SANATÇILAR

ÖZDEN GEZER - Doğum tarihi yok

Haftanın Seçkisi

Yükleniyor...