Ömer Uluç, 1931 yılında İstanbul’da doğdu. Eğitim hayatına Robert Koleji'nde başlayan Uluç, daha sonra 1950'li yıllarda Amerika'ya giderek Duke Üniversitesi'nde mühendislik eğitimi aldı. Ancak sanat tutkusunu keşfetmesiyle birlikte mühendislikten uzaklaşıp, Boston Museum School ve Harvard Üniversitesi'nde sanat eğitimi aldı. Uluç, kariyerinin başlarında soyut dışavurumculuğun etkisi altında eserler üretti ve zamanla kendi özgün tarzını geliştirdi. 1957'de Türkiye'ye döndü ve 1959 yılında İstanbul'da ilk kişisel sergisini açarak sanat dünyasında adını duyurmaya başladı.
Ömer Uluç’un sanatı, figüratif ve soyut unsurları birleştirerek kendi özgün dilini yaratmasıyla tanınır. Sanatçının eserlerinde sıklıkla organik formlar, canlı renkler ve dinamik kompozisyonlar öne çıkar. Özellikle insan, hayvan ve bitki figürlerini, hareket ve devinim halinde resmetmesi, onun sanatsal yaklaşımının önemli bir parçasıdır. Uluç’un eserlerinde, yaşamın enerjisini ve hareketini yakalama çabası belirgindir. 1960’lı yıllarda Fransa’ya yerleşen sanatçı, burada birçok önemli sanatçı ve düşünürle tanışarak uluslararası sanat çevrelerinde yer almaya başladı. Paris yılları, Uluç'un sanatsal kimliğini güçlendirdiği ve çeşitli sergilerle eserlerini uluslararası platformda tanıttığı bir dönem oldu.
Ömer Uluç, 1960’lardan itibaren Avrupa ve Amerika’da çeşitli sergilere katılarak uluslararası bir sanatçı kimliği kazandı. 1969’da Paris Bienali'nde yer aldı ve 1970'li yıllarda New York’a taşınarak sanat kariyerine Amerika'da devam etti. New York'ta yaşadığı dönemde, eserlerinde daha özgür ve deneysel bir yaklaşım benimseyerek soyutlamaları, büyük ölçekli kompozisyonları ve farklı malzeme kullanımını araştırdı. Uluç'un bu dönemdeki eserleri, renk ve formun sınırlarını zorlayan, izleyiciyi düşünmeye sevk eden güçlü görsel anlatımlarla dikkat çekti.
1980’lerde Türkiye’ye dönen Ömer Uluç, Türk resim sanatının yenilikçi isimlerinden biri olarak önemli projelere imza attı. 1984 yılında İstanbul'da Maçka Sanat Galerisi'nde açtığı kişisel sergisiyle Türk sanatseverlerin beğenisini kazandı. 1987’deki Sao Paulo Bienali ve 1991’deki Venedik Bienali gibi prestijli uluslararası sanat etkinliklerinde Türkiye'yi temsil etti. 1990’larda, sanatı daha da çeşitlenerek heykel, enstalasyon ve video gibi farklı disiplinlerde çalışmalar üretti. Bu dönemde, sanatında sosyal ve politik temaları işlemeye başladı; toplumsal olayları, bireyin yalnızlığını ve modern hayatın karmaşasını eserlerine yansıttı.
Ömer Uluç’un sanatı, yalnızca resimle sınırlı kalmamış, sanatın farklı disiplinlerini de kapsayan çok yönlü bir üretim süreci olmuştur. Sanatçı, eserlerinde çoğunlukla hareket, devinim ve organik formları bir arada kullanarak dinamik ve özgün kompozisyonlar yaratmıştır. 2000'li yıllarda büyük ölçekli duvar resimleri, heykeller ve performanslarla sanatını daha geniş bir kitleye ulaştırmayı başarmıştır. İstanbul Modern, Sabancı Müzesi ve Pera Müzesi gibi Türkiye'nin önemli müzelerinde eserleri sergilenen Uluç, aynı zamanda yurtdışında da birçok koleksiyonda yer almıştır.
Ömer Uluç, sanatıyla uluslararası platformda tanınan, yenilikçi ve özgün bir sanatçı olarak anılmaktadır. Onun eserleri, gerek teknik gerekse içerik açısından modern sanatın sınırlarını zorlayan bir nitelik taşır. Sanatında, özgürlük ve yaratıcılık kavramlarını en üst düzeye çıkaran Uluç, 28 Ocak 2010 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Sanatçının mirası, Türk ve dünya sanatında kalıcı bir iz bırakmış ve eserleri sanatseverler tarafından büyük bir ilgiyle takip edilmektedir. Sanatçı, geride bıraktığı geniş ve çeşitli eser yelpazesiyle, modern Türk resminin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir.