Murat Özdoğru, 1976 yılında Dicle, Diyarbakır'da doğdu. 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne girdi ve 2006 yılında Prof. Dr. Zafer Gençaydın Atölyesi'nden mezun oldu. Aynı zamanda Prof. Dr. Hayati Misman'dan baskı resim (gravür) dersleri aldı. 2006 yılında Art Forum Ankara Genç Sanatçılar Resim Yarışması'nda Jüri Özel Ödülü'nü kazandı. Çalışmalarını Ankara'daki atölyesinde sürdüren sanatçı, çizgi ve metaforik anlatım üzerinden travmatik deneyimlerini ve mitolojik unsurları işlediği eserlerle dikkat çekmektedir.
Özdoğru'nun sanat pratiği, çizginin hem fiziksel hem de psikolojik sınırlarını keşfetmeye dayanır. Çocukluğunda yaşadığı travmalardan kurtulmak için geliştirdiği sayma ritüeli, sanatının temelini oluşturur. Bu ritüel, onun resimlerinde tekrarlayan çizgiler ve simgelerle kendini gösterir. Sanatçı, çizgiyi metaforik bir totem haline getirerek geçmişiyle yüzleşir ve bilinçaltındaki figürleri dışavurur.
Mitoloji ve sembolizm, Özdoğru'nun sanatında önemli bir yer tutar. Eserlerinde yer alan kadın figürleri, klasik mitolojik anlatılardan farklı olarak sanatçının içsel dünyasını ve doğayla olan ilişkisini temsil eder. Bu figürler, bilinçaltındaki korku, delilik ve coşku gibi duyguların sanatsal bir ifadesidir.
Kişisel sergileri arasında 2024 yılında Galeri Soyut'ta gerçekleşen "Çizginin Hikayesi" ve 2021'de Balaban Sanat Galerisi'nde düzenlenen "Bükey Geçişler" öne çıkar. Sanatçının çizgisel üslubu, izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna katılmaya davet eden güçlü bir ifade aracıdır.
Murat ÖZDOĞRU (1976, Dicle - Diyarbakır)
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne 2002 yılında girdi.
2006 yılında Prof. D r. Zafer GENÇAYDIN Atölyesinden mezun oldu. Prof .Dr. Hayati MİSMAN’dan baskı resim (gravür)dersleri aldı. Galeri Soyut tarafından temsil edilen sanatçı, çalışmalarını Ankara’daki atölyesinde sürdürmektedir.
Kişisel Sergiler:
2024- ‘’Çizginin Hikayesi’’ Galeri Soyut / Çankaya - A Salonu Ankara.
2021 - ‘’Bükey Geçişler’’ Balaban Sanat Galerisi – İstanbul.
Ödül:
2006 – Art Forum Ankara Genç Sanatçılar Resim Yarışması Jüri Özel Ödülü.
Murat Özdoğru resminin çıkış noktası geçmişiyle yüzleşmesinde yatar. Hassas bir çocukluk ardından, travmalarından kurtulmak için geliştirdiği ritüeller bir yaşam biçimine dönüşür. Özel durumundan dolayı doğada tekrar eden her şeyi saymakta ve hayatını buna göre biçimlendirmektedir. Çizgileri sayarak keşfettiği ifade biçimi, resim anlayışın temelini oluşturmuştur.
Yaşamındaki sembol ve simgeleri metafora dönüştüren Murat Özdoğru her şeyi sayarak totemleştirir. Çizgi çizmenin sonsuz ve sınır tanımayan bir totem olduğunu keşfetmesinin ardından, çizgiyi öncelikle geçmişiyle yüzleştiği işlevsel bir araca dönüştürür. Çocukluğunda kulağına fısıldanan bir varlıktan yola çıkarak başka varlıkları ve bunların perilerini de ekleyerek yüzleşmeye başlar. Bilinçaltındaki ve aynı zamanda anlatılarak gerçekliğe dönüşen bu varlıklardan kurtulmanın tek yolunu bunları derinlerden yüzeye çıkarmakta bulur. Sanatçı kendi hikayesinden mit’ler yaratır ve aynı zamanda hem yazıp, hem de resmedip bir hikaye ortaya koyar. Çizgi çizmenin tedavisine ek olarak ayrı bir tedavi keşfeder.
Mitolojik hikayeler genellikle toplumun ve kültürel değerlerin ifadesidirler. Sanat nesnesi mitolojik bir yapıdan beslendiğinde kültürel belleğinde temsilini yansıtır. Geçmişten günümüze uzanan ve Dionisos kültüründen gelen mit’lerin yaratıcılığın, bilinçaltının, deliliğin temsili olan mitolojik hikayeler, doğa karşısında duruşu temsil etmektedir. Türk mitolojisinde de Şamanizme dayanan, gök tanrılarının insan, ruh ve tanrı üçgeninde iletişim sağlayan bir inanç sistemi olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Güneş, ay, yıldız, su gibi doğa olaylarına özel anlamlar yüklenerek toplumların sosyal gerçeklikleri kutsal hikayelere dönüştürülmüştür. İşlevsel olan ve geçmişi günümüze bağlayan mitolojik hikayelerin estetik ve sembolik ifadelerle toplumu yansıtması rastlanmaktaydı.
Murat Özdoğru’nun mitolojik kadın kahramanları, Dionisos’un mitolojik kadınlarından farklıdır. Bu yaratıklar sanatçının metafor olarak semiyotik bir temsille hem doğayı hem de kendi içsel dünyasını temsil ederler. Sanatçı yaşanmış geçmişiyle yüzleşirken hem gerçeklikle hem de metafizik dünya ile yüzleşir. Bu içsel dünyanın içerisinde korku, delilik ,coşku gibi duygular yatar. Sanatçının da bilinçaltında yatan öznel travmaların bir dışavurumudurlar. Bu dışavurum anlayış, gerçek dışı figürleri, geçmiş bir dünyanın günümüze yansımış birer bireyleri ve insan olgusunun simgeleri izlenimini taşır. Sanatçının yaşam karşısındaki savaşımı, bilinçaltının metaforik ifadeleridir.
Sanatçının çizgisel üslupla ifade ettiği yüzey, majik olanın estetik olarak aktarılmasının bir yoludur. Çizgi inşacı bir şekilde yüzey üzerinde ağlarını adeta örer gibi yüzeyi kaplar. Çizgi resme dönüşür. Sanatçı adeta bir illizyon yaratır. Çizgisel oluşan yüzey ,rengin anlatım olanakları ile iyicil ve estetik yaratıklara, lirik ifadelere dönüşürler. Korkutucu değillerdir. Bilinçaltında korktuğu yaratıklar bilinmeyen dünyadan yüzeye çıkarak, iletişim kurduğu varlıklara dönüşerek insani nitelik kazanırlar.
Sanatçının bu yaratıklarla barışmasının ardından çizgisi doğaya evrilir. Heyecan , maneviyat, duygu, delilik , mücadele, korku doğa ile sadeliğe ve huzura kavuşur. Sanatçı içsel dünyanın çıkmazından doğaya yönelir. Ritüel, totemsel çizgiyle devam eder. Ancak doğa katharsise ulaşma aracıdır artık. Sanatçı, şimdi doğanın sırlarına yelken açmaktadır.
Prof. Meltem AKKAYA – Ekim 2024